Diyor ki “İki gazeteciyi biz sınır dışı ettik, iki farklı
ülkeden. İkisi de casusluk yapmaktan yakalandı. Ülkeleri bizden
rica etti, iade ettik. Daha herhangi bir hüküm de yoktu...”
Nasıl yani?...
Daha haklarında verilmiş herhangi bir hüküm yoksa, casus
olduklarına nasıl hükmettiniz? Mahkeme kararıyla kesinleşmemişken
nasıl emin olabildiniz?
Hemen devamında, gazetecileri ajan olarak kullanmanın moda haline
geldiğini söylüyorsunuz. “Yakalandığında nasıl olsa kıyamet
kopacak, Türkiye üstünde baskı oluşacak. Şimdi Alman vatandaşı bir
Türk (gazeteci) ajanlık yapmaktan yakalandı, ne yapacağız”
buyuruyorsunuz.
E kesinleşmiş yargı kararı olmadan gazetecileri casus diye afişe
etmek, biraz sorunlu değil mi?
HANİ YARGI BAĞIMSIZDI?
Casusların tahliyesini idari bir tasarruf gibi anlatıyorsunuz.
Hükümetten hükümete rica ile halletmek mümkünmüş, casusluk gibi
ağır bir suçtan tutuklananları bir sözle salıvermek normalmiş
gibi...
Demezler mi; casusluk davalarına yargı bakmıyor muydu diye...
Hükümetler arası bir jestleşmeye indirgemenin casusluk suçlamasını
hafifleteceğinin, sulandıracağının, hatta gerçekliğine inandırmayı
imkânsızlaştıracağının farkında mısınız?
Sormazlar mı; bu tutuklamaların siyasi otoritenin dışında cereyan
ettiği, yargınıza müdahale edilemeyeceği şeklindeki söylemlerinizi
boşa çıkarmaz mı diye...
KİM İNANIR BUNDAN SONRA
FETÖ’cülerle takas ve siyasi pazarlık için vatandaşlarını
casusluktan tutukladığımızı yayan Almanlara ne koz vereceğini
düşündünüz mü?
Bu karalamaların vereceği zararı, bize çekilip durduğu söylenen
hiçbir algı operasyonunun veremeyeceğini hesaba kattınız mı?
Yargı kararlarımızın inandırıcılığı ve güvenilirliğini nasıl
sarsacağını öngördünüz mü?
Yanlış anlaşılmalara açık olduğunu bilerek o sözleri sarf
ettiyseniz başka. Casusluk suçlamalarını araç olarak kullandığımız,
hukuku siyasete alet ettiğimiz gibi sonuçların çıkarılmasını
mahsustan amaçladıysanız başka.
Yani dalgınlık eseri, dil sürçmesi değilse... Görünenin ötesinde
bir maksadı, kaba anlamını aşan bir hesabı, bir ince mesajı
varsa... Gayet başarılısınız. Yerini bulmuştur.
Aksi halde, yandı gülüm keten helva...
BİR SUÇLAMA İSPAT BEKLİYOR
Aynı konuşmada, gerçek demokratik muhalefetle teröre destek vereni
ayırt etmeye çağırıyor Çavuşoğlu. Gazetecilik ile casusluk
faaliyeti arasındaki ayrımı bilmezsek sorun başlar diyor.
Haklı...
Fakat madem yargılanan gazetecilik değil casusluk, insan hakları
savunuculuğu değil ajanlık... Suçlanan muhaliflik değil
teröristlik...
Cumhuriyet gazetesi, Büyükada ve Deniz Yücel davaları üstünden bunu
neden şakkadanak göstermiyoruz?
‘Terör örgütüne üye olmadan örgütün amaçlarına adeta hizmet, adeta
destek’ suçlaması, kategorik olarak bu ayrımı
imkânsızlaştırıyor.
‘Hainler ve teröristler muhaliftir, öyleyse bütün muhalifler hain
ve teröristtir, çünkü amaçları birdir’e getiriyor...
‘Ajanlar sır kurcalar, öyleyse sır kurcalayan bütün gazeteciler
ajandır, çünkü doğrultuları aynıdır’ toptancılığına
vardırıyor...
‘Düşmanlar eleştirir, öyleyse tüm eleştirenler düşmandır, çünkü
safları yan yanadır’a bağlıyor...
‘Yabancıların fıtratında casusluk var, casusların fıtratında da
kamufle olmak... Öyleyse bu yabancılar casus, insan hakları
savunuculuğu da onların kamuflajıdır’la bitiriyor...
Suç kapsamına girmeden eleştirmeye, muhalefet yapmaya, insan
haklarını savunmaya imkân bırakmıyor ki legal-illegal diye
ayırabilelim.
Avrupalı dostlarımızın kara propagandalarını çürütmek çok basit
halbuki.
Eldeki somut delilleri beklemeden serelim ortaya, âlem görsün kim
terörist kim muhalif, kim ajan kim gazeteci.
Ha, soruşturmanın mahremiyetini, yargılamanın gizliliğini ihlalden
endişe ediyorsanız...
Peşinen ‘ajan’, ‘terörist’ diye yaftalayan manşetlere bakın. Kesin
kanıtmış gibi kullanmaları için, onlara çarşaf çarşaf servis edilen
manipülatif tutanakları görmüyor musunuz?
İfadeler ayıklanıp sızdırılabiliyorsa deliller neden saklansın,
onları da açıklayalım kapansın tartışma.