Bireysel anılar daha çok edebiyattan
sayılıyor.
Bizde kamusal hayat yaşayanlar ise nedense yazmıyorlar.
Çekiniyorlar ya da üşeniyorlar. Büyük vebal altına giriyorlar.
Yazmak topluma karşı bir borç.
Çünkü ölen bir insanla, koskoca bir kütüphane de yok olup
gidiyor.
***
90 küsur yıllık Cumhuriyetin, 80 küsur
yılında bin türlü hadiseyebadireye taraf olmuş, tanık olmuş aynı kuşağın üç kamusal
insanı yaşamlarını kitaplaştırdılar.
Mülkiye hocası Ruşen Keleş, hayatını
“Başka Bir Aşk İstemez” diye özetlemiş.
“Eski Türkiye”nin yüksek bürokratı, diplomatı,
milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu
yaşadıklarını “Müsteşar” diye kitaplaştırmış.
“58.5 yıllık” gazeteci Oktay Ekşi ise
tarihe tanıklık diye özetlenen mesleğini “O
yıllar-2” diye yazmayı sürdürüyor.
***
Kitaplar farklı sosyal ortamlarda kaleme
alınmış. Öyle birbirleriyle bir hukukları yok.
Ortak özellikleri meslek yaşamlarını hep Cumhuriyet ilkeleri
çizgisinde sürdürmüş olmaları. “Köy okullarını kapatıp
öğretmenleri köylerden çektiler. Köylüyü
imamlarla baş başa bıraktılar. Oysa Cumhuriyetin
aydınlanma projesi her türlü masrafı göğüsleyip her
köye öğretmen göndermek, köy çocuklarını eğitmek,
aydınlatmaktı. Cumhuriyetin, aklın, bilimin ışığını
köylere yaymaktı. (AKP 17 bin köy okulunu
kapattı. 12.05.2017 Yeni Şafak) Artık o köylerde milli
bayramlar kutlanmıyor. Bayrağımız dalgalanmıyor.
İstiklal Marşımız söylenmiyor .‘Andımız’
zaten okunmuyor. Oysa 650 bin atanamayan öğretmen
var. Peki, siz hiç ‘atanamayan imam’ duydunuz mu?”
Bu satırlar anonim. Ama üçü de bu sözleri kitaplarına önsöz yapmaya
hazır üç kalem.
***