Binine karşı da tedbiri var.
Tüm Osmanlı saraylarını kendisine bağlamak gibi
megavizyon gerektiriyor.
Araya bazen, şark işi, tırı vırı tedbirler de
karışıyor.
Güllü-Babacanlı Parti’ye
gitmesinler diye ismi - cismi olan özgül ağırlıklı TBMM Başkanları
için Yüksek İstişare (ve İstifade) Kurulu icat ediyor, paralel maaş
bağlatıyor.
Bu da kaçınılmaz!
“Partili Cumhurbaşkanlığı” zor
zanaat.
***
Anayasa Mahkemesi geçen hafta tatsız bir
karar verdi.
Bitlis-Ahlat ilçesi Van Gölü kıyısındaki 3.
Saray’ın inşaatını durdurdu.
(Marmaris’teki 2. Saray için orman yok etme ve
beton dökme işlemi de tamamlandı.)
Van Gölü Sarayı’nın açılışı “26 Ağustos
Malazgirt Zaferi” yıldönümünde yapılacaktı; dünya âleme
T.C’nin (ve dışarıdan bakınca artık aynı anlama gelen Reyiz’in)
itibardan asla tasarruf etmeyeceği gösterilecekti.
Ama “hukuk devleti” denen şey sahiden
başa bela!
***
Bunun da önlemini çoktan almıştı.
Baktı ki yeni saraylar yaptırmak tepki
çekiyor.
Tuttu, geçen temmuz ayında sesiz sedasız tek
sayfalık bir KHK ile Dolmabahçe ve Beylerbeyi sarayları dahil tüm
Osmanlı saray, köşk ile kasırlarını kendisine bağladı.
Bunlara Cumhuriyet döneminin Florya’daki
Atatürk Deniz Köşkü ile Yalova’daki Atatürk Köşkü’nü ve dahası,
2. Abdülhamid’in kurduğu Yıldız
Porselen ile Hereke Halı ve Dokuma Fabrikası’nı da buna dahil
etti.
Böylece dünyadaki ilk ve tek fabrika işleten
Cumhurbaşkanı sıfatı kazandı.
Zengin ama mendebur Trump
karşısında elimiz şimdi güçlendi.
Trump için, “Emlak Kralı”
deniyor.
Reyiz için “Saray ve Köşklerin
Sultanı” denir mi bilemeyiz.
Abdülhamid’in 33 yıl ülkeyi yönettiği Yıldız
Köşkü ile ülkesini bırakıp giden Vahdettin’in
köşkü de 7/24/365 zaten emrine amade.
Köşkler bahse konu olunca Cumhuriyet ile
Osmanlı arasında bir ayrım yapmadığı ve birlikte sahip çıktığı için
sevinmemiz gerek.
***