Meslek yaşamınız yeterince uzunsa ve siyasetin de içinde
geçmişse tanık, sanık veya taraf olduğunuz olaylar bir BBC
belgeseli kadar ilginçtir.
Can Dündar, elbette bir gün “casus
yatağı” Cumhuriyet’in de belgeselini yapacaktır.
Çünkü yabancı büyükelçiler, Cumhuriyet’e öteden beri hep özel ilgi
gösterirler.
Bu ilgiyi özel demeç veya “off the record” söyleşilerle
sınırlı tutanlar da vardır, yemekli ziyaretler ile derinleştirenler
de.
Ankara’da görev yapan Amerikan sefirlerinin ilgisi çoğu zaman
görevleri bittikten sonra da sürer.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “zehir zemberek
mektup” yazan iki eski Amerikan Büyükelçisi de
bunlardan.
Mr. Abramowitz ile sanırım daha çok
geçirdiği bir rahatsızlığa dayalı ve yirmi beş yılı aşan bir
ahbaplığımız var.
(Temmuz 1991’de Başkan
(Baba) Bush’a, Turgut Özal’ın
Çankaya Köşkü bahçesinde verdiği yemekte Abramowitz baygınlık
geçirmiş ve sandalyeden yere devrilirken yandaki masadan yaptığım
bir hamle ile başını yere vurmasını önlemiştim.) Belki biraz
Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi olmam nedeniyle de ahbaplığımız
derinleşti.
Harvard Üniversitesi’ndeki doktora sonrası bir programa kabulüm
için bir referans mektubu yazdı. Ama oturma vizesine referans
verdiği Fethullah Gülen kadar
şanslı değilmişim ki, kabul görmedim.
Siyasete girince ilişkimiz gevşedi ve koptu. (İyi de oldu. Ondaki
Tayyip Bey antipatisi ile bendenizdekini birleştirmeye,
uyumlandırmaya yönelecek birisi, bu muhabbetin ucunu casusluğa
kadar uzatabilirdi!)