Mizahın kralı genellikle dipte köşede bilimsel kitaplara ayrılmış raflarda bulunur.
Kitapçıların sosyoloji, felsefe ya da antropoloji, toplum bilimi
kitaplarıyla dolu raflardan bahsediyorum.
Yanlış anlaşılmasın bu külliyata topyekun komik demiyorum.
Sadece bizimle ilgili kısmını kastediyorum
Aslında bu kitapların başlığı altına parantezi açıp “Türkiye
toplumu hariç” deseler mesele yoktur.
Bu toplum üzerine yazıyorlar
Sınıfların çatışması, oluşumu.. Toplum tabakaları..
Türkiye’nin Marksizm geçmişi. vs.
Ne sınıfı..
Biz ne zaman sınıflar oluşturduk ki?
Sanayi devrimi, işçi, burjuva filan.. Devrimler, çatışmalar,
buhranlar..
Oturmuş toplum tabakaları, katmanları…
Biz tek bir sınıfız
Bal gibi köylüyüz
Öyle “zihniyet filan” gibi eksantrik girişler de yapmaya lüzum yok.
Basbayağı canlı, kanlı, heyecanlı ve şehirlere yerleşmiş
milyonlarca köylüyüz.
Çoğunluk bizleriz elbette. Ha bir de azınlıklar var aramızda.
Rengi beyaz olanlar..
Köylü olmamıza, tek sınıf olmamıza takılmaya gerek yok.
Neticede gerçek olan budur. İyi gerçek ya da kötü gerçek
olmayacağına göre…
Hem de gayet memnunuz halimizden.
....
Şehir planlamacıları ve mimarlar İstanbul’a büyük bir metropol
diyorlar.
Ne metropolü, son elli yılda binlerce köy getirip monte ettik
Dersaadet'e.
Yalan diyen otobana çıkıp etrafındaki manzaraya şöyle bir
baksın.
Hatta yedi tepeye şöyle alıcı gözle baksanız en az beş düzine de
nahiye bile sayabilirsiniz.
Sosyolojiymiş, sınıf çatışmasıymış, toplum tabakasıymış..
Bizler, babaları ve dedeleri mal, davar ve tarla ile uğraşan,
köylerimizi alıp şehirlere taşımış esaslı köylüleriz.