O ne zamandı, İstanbulluya sormuştuk:
Vapurlarınız nasıl olsun, siz seçin biz yaptıralım.
Dergilerde üç örnek vapur.. Biz birini seçeceğiz, seçtiğimiz vapur
sipariş edilecek.
Demek ki o yıllar keyifli yıllarmış.
Sonra otobüsleriniz ne renk olsun sorusunu sormuştuk. Yani ben
yaptım oldu yok, vatandaş karar verecek.. İsviçre'de de zırt pırt
her konunun referandumu yapılıyormuş ya..
Peki aynı vatandaşa terör için hangi adımı atalım:
A- Kökünü kazıyıncaya kadar bedeli ne olursa olsun üstüne gidelim
mi?
B- Başka yollar arayalım mı, sorusu sorulur mu?
Ezici çoğunlukla kökünü kurutalım sonucu çıkar. Demografik yapı
belli.
Peki demografik yapıyla ilgisiz başka bir soru sorsak:
Suriye'den el etek çekelim mi? Yani Suriye politikamız doğru mu,
doğru muydu?
Size göre cevap ne olur?
Propagandaya bağlı olur.
Başka? Koç'un vefatı sonrasında yaşadıklarımızın bir benzerini
yaşarız. Sosyal medyadaki bir grup.. Ahlaksız ve kadrolu bir grup
tam sövüp saymaya başlamıştı ki, iki satırlık demeçle hepsi rotayı
çevirdi ve methiyeler dizmeye başladılar.
Onun için Suriye sorusu da sorulmaz. Hem sorulabilse dahi vatandaş
ne bilsin ne yapılması gerektiğini. Bu alışveriş değil ki bağımsız
denetçilere inceleme yaptırıp kârda mıyız, zararda mıyız, açık
gedik kayıp kaçak var mı sorusuna cevap arayalım.
Şöyle denilebilir:
Amerika Irak'a gelirken referandum mu yaptı? Yapmadı abi.. Biz niye
yapalım, ulusal güvenlik konusu ne zamandan beri referandum
konusu/sorusu oldu.
....
Askerliğimi bir kolordu karargâhında kısa dönem olarak yaptım.
Bir gün bağlı tugaylardan birinden bir başçavuş evrak almaya
geldi.
- Hoca dedi; işiniz iş. Sen üç beş ay yapıp çekip gideceksin. Bu
çocukların günahı ne?
Ben de sordum:
-Senin günahın ne?
Şaşırdı..
-Bak diğerleri yüzbaşı binbaşı, albay yarbay.. general.. Sen niye
başçavuşsun?
Bozulur gibi oldu.
Sen ben meselesi değil hayatın düzeni bu, dedim.