Boston Filarmoni Orkestrası’nın şefi Benjamin Zander, aynı
zamanda çok tanınmış bir yönetim danışmanı. Yönetim ve liderlik
konularında ilginç fikirleri var. Bunları çoğunlukla da anekdotlar
hâlinde anlatıyor. İstifade etmesi kolay oluyor.
Temel Fikir
Bugünün dünyası yeni bir lider modeli gerektiriyor. Bu lider, tıpkı
bir orkestra şefi gibi, yönettikleri arasında uyum sağlamayı
başaran kişidir.
Uyum sağlamanın pek çok unsuru var. Bazılarını şöyle
sıralayabiliriz: Evet, yeni lider tipi despot değil ama vizyonu
yine o koyar. Yine onun dediği olur.
Ama herkes, nihai ürüne katkıda bulunduğunu hisseder. Feedback
mekanizmaları hep açıktır. Orkestra üyelerinden sesi fazla
çıkanların dediği olmaz; doğru deseler bile.
Herkes önemlidir. Kimse vazgeçilmez değildir.
Neden Orkestra
Örneklerimi ağırlıkla orkestra ve müzik üzerine veriyorum. Bunun
tek sebebi benim bir şef olmam değil.
Orkestranın, bugünün dünyasında ihtiyaç duyulan yönetim modeline
çok uygun olması. Orkestrada bir elemanın uyumsuzluğu bile liderin
işini bozar. Ortaya çıkan nihai ses, herkesin uyumlu çalışmasının
ürünüdür.
Çağdaş toplum ve kurumlar artık ancak bu yaklaşımla doğru
yönetilebilirler. Mükemmel yönetim ve mükemmel lider yoktur. Lider,
“klasik” lider paradigmasından “Uyum sağlayıcı lider” paradigmasına
kayabildiği ölçüde başarılıdır ve çağı yakalamıştır.
Fıkra
İki başbakan toplantı hâlinde imişler. Bir meseleye çok öfkelenen
bürokratın biri toplantıyı dinlemeyip odaya dalmış, “Sayın
başbakan, nedir filan bakanlıktan çektiğimiz?” demiş.
Ev sahibi başbakan sükûnet içinde “Peter” demiş, “Altı numaralı
kuralı hatırla.” Peter, hemen kendine gelip, özürler içinde odayı
terk etmiş.
Misafir başbakan bu işten çok etkilenmiş. “Sayın ev sahibim. Nedir
bu altıncı kural?” diye sormuş. Ev sahibi başbakan altıncı kuralı
şu ifadeyle açıklamış:
“Don’t think you are so God damn important!” (Kendini bir halt
zannetme!)
“Peki” demiş misafir başbakan, “diğer kuralları da lütfeder
misiniz?” Ev sahibinin buna cevabı şöyle olmuş: “Hayır azizim.
Çünkü başka bir kural yok!”
Zander’in başından geçen gerçek bir olay