AİHM'nin yıllar önce, insan onurunun insan hayatından değerli
olduğuna dair bir kararı vardı. Bunu ilk duyup, "bu ne demek" diye
soran birine, eski bir büyükelçi şu açıklamayı getirmişti:
Bir adam şehirde bir yere zaman ayarlı bomba koysa, gelip bu işi
itiraf etse, itiraf edene işkence yapılarak bombanın yeri
söyletilemez.
...
Ütopya.. Gerçekleşmesi imkânsız tasarımlar..
Bu örnek karardaki olayı anket hâline getirip binlerce kişiye
sorsanız.. Bombanın yerini söylemeyen bu adama ne yapalım deseniz,
en merhametlisi, ayak tırnaklarını tek tek çekmeye başlayın,
der.
O zanlıyı veya itirafçıyı en halim selim grubun içine bıraksanız
konuşmasına fırsat kalmadan parça parça ederler.
Sonra onurdan bahsederler.. Ederiz.
Sonra nezaketten bahsederler.. Ederiz.
Nezaket, arzulanan şekliyle insan ilişkileri, insan hakkı, onuru
vs.. Hangi şartlarda geçerli?
Suriye'de nezaket nasıl olacak.. Orada milyonlarca insan karnını
doyurmanın, canını kurtarmanın derdinde.
Güneydoğu'da nezaket nasıl olacak?
Her gün bir yerler yakılıp yıkılıyor.
Her gün birileri ölüyor.
Mülteci kampında nezaket nasıl olacak?
...
Eskiden nezaketle refah seviyesi arasında bir bağ olduğunu
düşünürdüm. Toplumların refah seviyesi arttıkça karşılıklı nezaket
talebinin de artacağını, talep olmadan yukarıdan aşağıya doğru
telkinin bir işe yaramayacağını iddia ederdim.
"İnsanlar önce nezaket talep edebilecek hâle gelmeli, talep yoksa
telkinle olmaz" derdim.