Yıllarca öğrenci derneklerinde, muhafazakâr çevrelerde biraz
mürekkep yalamış abilerimiz dış politikamızı eleştirirdi.
Yurtta sulh cihanda sulh sloganının bizi akmazlığa kokmazlığa
mahkûm ettiğini, aktif bir dış politikanın önümüzü açacağını
söylerlerdi.
Artık aktif bir dış politika izliyoruz.
Göz kamaştıracak kadar aktif dönemler de geçirdik. Sabah orada
akşam burada olan heyetlerimiz.. Gelenler gidenler.. Karşılananlar
uğurlananlar..
Bu bir politika değişikliği ise ve hepimiz iyi olduğuna kani isek
bu değişikliğin bize ne kazandırdığına dair bir bilanço çıkarmak
kimin vazifesi.. Ya da öyle bir talep var mı?
Mesela bu aktif politika bize Libya'da ne kazandırdı. Eski usul
monşer politikası devam ettirilseydi ne kaybettirirdi.
Aktif politika bize Mısır'da ne kazandırdı. Monşer usulü gitseydik
ne kaybederdik. Monşerler muhtemelen Mursi'ye takılıp kalmazdı.
Hadi diyelim yanlış yaparlardı. Biz takılmakla neyi halletmiş
olduk.
Suriye'de eski usul akmaz kokmaz metotla yeni, dirayetli ve aktif
metodun getirip götürdüklerinin dökümü var mı elinizde?
Akmaz kokmazlar şöyle yapardı oysa biz böyle yaptık ve bu ülkeye ve
bu millete şunları kazandırdık başlığı altında kaç madde var?
İsrail'le ilişkiler? Orada iki ayrı politikanın artılarının
eksilerinin neler olacağına dair bir kayıt var mı?
İlişkilerimizin düzelme ihtimali varmış. Barışacakmışız. Niye
bozulmuştu, ne oldu da barışacağız?
Irak.. İran.. Rusya..
Galiba her türlü politikanın sonucu aynı kapıya çıkıyor.
Birinde maliyet artmış oluyor, zaman kaybedilmiş oluyor, ayak
sürümenin bir bedeli oluyor ve ödetiliyor.. Diğerinde kestirmeden
gidilmiş oluyor.
Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz.
İki sene önce sormuşum: "Menzile varmak için gösterilen güzergâhı
reddediyoruz. Sonra dolaşa dolana dağdan tepeden aynı yere
varıyoruz. Dağları tepeleri aşmakla övünüyor avunuyoruz" derdimiz
ne?