Mahkemeye yolu düşmemiş Türklere mahkemenin nasıl bir yer
olduğunu sorsanız, aklı jürili Amerikan mahkemelerine gider.
1000 tane film seyretmişse 700'ünde mahkeme safhası, jüri,
gezinerek savunma yapan avukatlar, şahitlere savunmanın ve iddia
makamının sorduğu sorular vardır.
O filmlere göre adalet çoğu zaman yerini bulur, hem de iyi
bulur.
Bulur bulmaz kısmını tartışabilirsiniz, ama bu sahnelerin sadece
Amerikalıların değil, onlarca ülkede milyonlarca insanın zihnine
kazındığını inkâr edemezsiniz.
O sahnelerde hâkimler çok saygın insanlar olarak görülür.
Savunmanın ne kadar önemli olduğu hissettirilir.
Ama aynı insanlar, yani bizim insanımız bizdeki yargılama
safahatını bilmez.
Ya gidenlerden duymuştur, ya da 2002 senesinden önceki haberlerde
gördükleri aklında kalmıştır.
Eskiden duruşma salonlarına kameralar girer, naklen yayın
yapılırdı.
Taraflar mahkeme salonuna girerken ve çıkarken birbirini
boğazlardı.
Kamera yoksa hâkim davalı davacı demeden azarlardı.
Sorular fırça atar gibi sorulurdu.
Tamam, sus.
Konuş.
Ayağa kalk.
Elini cebinden çıkar.
Sana mesleğini sordum.
Otur yerine..
Ben çoğu sahneye bir açıklama getirebilirdim. İş yoğunluğu, teknik
yetersizlik, yorgunluk, bunalmışlık vs.
Ama davalı ve davacıların neden azarlandığına bir açıklama
getiremezdim. Belki şuuraltındaki ciddi ve tarafsız görünme
kaygısının dışa vurma biçimidir.
Azar işi devam ediyor mu bilmiyorum. Medyatik tiplerin yargılanma
sahnelerinin yarım yamalak zabıtlarına bakılırsa düzelmiş.
.....