Türkiye-Rusya ilişkisinin 500 yıllık bir tarihi var. Bu 500
yıllık tarihte çok savaşlar yaptık, bazen kazandık, bazen
kaybettik. Acı hatıralarla dolu olsa bile, tarihsel geçmiş, iki
ülkenin geleceğinde engel teşkil etmemeli. Türkiye ve Rusya
ilişkileri, tarihinin en parlak dönemini yaşıyordu bir süredir. Rus
halkının özgün çıkarlarıyla ilgisi bulunmayan 'Suriye
meselesi' iki ülke arasında zehirleyici bir süreç
başlattı. Putin'in dizgin tutmaz ihtirasları Suriye'ye kadar uzandı
ve Türkiye'nin aleyhine olacak bir nitelik kazandı. Rus uçağının
düşürülmesi iki ülke arasındaki krizin sebebi değildir. Putin'in
yürüttüğü Suriye politikasının tabii bir sonucudur.
'Yeni Çar' olmak isteyen Putin, Rusya'yı yeniden
emperyal bir imparatorluk haline getirme hayaline kapıldı. Rus
azınlıkların haklarını ileri sürerek Doğu Ukrayna'da iç savaş
çıkarttı ve akabinde Kırım'ı ilhak etti. Rus parlamentosu Putin'e
Ukrayna'da askeri güç kullanma yetkisi bile verdi. “Dış
Ruslar”, Rusya dış politikasının en bariz argümanlarından
biri haline geldi.
“Sovyetler Birliği” döneminde başta Türkî
cumhuriyetler olmak üzere çeşitli ülkelere Rus nüfus yerleştirildi.
Nüfus dengesini bozan bu uygulamalar Sovyetler Birliği dağıldıktan
sonra birer mesele olarak ortaya çıktı. Ukrayna, Moldavya, Letonya,
Estonya, Litvanya ve Türkî Cumhuriyetlerdeki Rus azınlıklar bu
ülkelere müdahale etmenin meşru aracı haline getirildi
Suriye'de Rus azınlığı yok ama Putin bu ülkede de askeri güç
kullanarak Doğu Akdeniz'de söz sahibi olmak istiyor. Meşruiyyeti
kalmamış zalim bir rejimi korumak adına yaptığı hava
operasyonlarından en fazla payı ise 'IŞİD'le ilgisi olmayan
muhalifler alıyor. Türkmen dağını Türkmenlerden arındırmak için
orantısız güç kullanıyor Putin. Rus halkının Türkmenlerin
katledilmesinde bir çıkarları bulunmuyor. Türkmenlerin de Ruslarla
bir dertleri yok. Putin adeta züccaciye dükkanına giren fil gibi
davranıyor.
Türkmenler bizim soydaşlarımız ve bin yıldan fazla bir süredir bu
bölgede yaşıyorlar ve şimdi varlık-yokluk mücadelesi
veriyorlar.