Kutlu Doğum Haftası'' nın bu yılki konusunu “Hazreti Peygamber
ve Güven Toplumu” olarak açıklayan Diyanet İşleri Başkanı Prof.
Mehmet Görmez güvensizliğin küresel bir insanlık bunalımı haline
geldiğini kaydediyor. Sevgili Peygamberimiz'in “Muhammedül Emin”
sıfatına dikkat çeken Prof. Görmez, 'İman' ve 'Eman' arasındaki
ilişki kurulamadığı zaman güveni tesis etmenin mümkün olmadığını da
belirtiyor. “Güvensizliğin, emanın kaybolmasının iki sebebi var,
inançsızlık ve adaletsizlik. İnanca zulüm karıştırmak güveni de
ortadan kaldırıyor” diyen Prof. Görmez çok önemli tespitlerde
bulunuyor.
“Emin olmak” hissi çok önemli bir insanî ve toplumsal değerdir.
Toplumlar güven veren liderler, sistemler ve kurumlar sayesinde
birçok badireyi kolayca atlatırlar. Güven hissinin anlamını
yitirdiği veya kaybolduğu ülkelerde insanlar, yuva olarak görmek
istedikleri, ancak bir yuvanın güvenilir sıcaklığını
yaşayamadıkları için ya yurtlarını terk etmeye eğilimliler, ya
kederli bir ruh hali içinde mutsuz yaşıyorlar yahut ifrat ve tefrit
arasında savrulup duruyorlar.
Bugün birçok alanda “güven açığı” ürkütücü boyutlarda. Ne
yediğimizden, ne içtiğimizden ve nasıl bir havayı soluduğumuzdan
bile emin olamadığımız bir dünyada yaşıyoruz. 'Kutsal' olan herşey
içeriğinden boşalıyor. Hıristiyan dünyanın ruhanî lideri Papa
Francis kiliseye güven tazelemek için kâh insanların önüne yatıyor,
kâh ayaklarını öpüyor, kâh ayaklarını yıkıyor, ama nafile! Alman
Sosyal Demokrat Partisi'nin en meşhur liderlerinden Helmut Schmidt,
“Toplumda Ahlak Arayışı” kitabının bir bölümüne “Ahlaklı olmaya
cesaret edelim” gibi son derece düşündürücü bir başlık koyabiliyor.
“İslam Uygarlığının Buhranı” kitabının müellifi Prof. Ali Allawi
ise Müslüman ülkelerin çoğunda manzaraya kaotik bir bireyselciliğin
ve “kamu yararı” karşısında şaşırtıcı bir ilgisizliğin hakim
olduğuna dikkat çekiyor. Bütün bu eleştirilerin özünde 'güven'
meselesi yatıyor, bütün hikâye güvenle ilgili.
Prof. Ali Allawi adı geçen kitabını şu son derece çarpıcı uyarıyla
bitiriyor:
“Müslümanlar medenileştirici bir dış varlık şekillendirmek için
kendi içsel kaynaklarını harekete geçirmedikleri takdirde, İslam
bir uygarlık olarak gerçekten de yok olabilir. Gelecek
memnuniyetsiz Müslümanların dağınık isyanlarına sahne olabilir ama
bunların yoğunluğu ve kapsamı zayıflayacaktır. Zaman içinde her
Müslüman