17. yüzyılda Cezayir'de görev yapan Osmanlı askeri Ozan Kuloğlu
Türkiye'ye duyduğu hasreti, “Selam olsun bizden dosta yârana/
Sevdiğini sinesine sarana/ Kuloğlu'nun ahvâlini sorana/ Dört duvar
içinde kaldı diyesin” mısralarıyla dile getirmişti. Cezayir'den
değil ama Libya'lı Kuloğulları İstanbul'a gelerek hasret
giderdiler. Mısrata'daki Kuloğlular tarafından kurulan “Köroğlu
Derneği'nin başkanı Prof. Zekeriya Süleyman Zubi, iş adamı
Abdüsselam Ali Actal ve arkadaşlarıyla hafta sonu birlikteydik.
Prof. Zubi, Kasım 1918'de ilan edilen ve 1922'ye kadar yaşayan
“Trablus Cumhuriyeti”nin kurucularından Ramazan Suveyhili'nin, Ali
Actal ise Kuzey Afrika'daki “Arusiyye” tarikatinin ikinci piri
sayılan Şeyh Abdüsselam el-Esmer'in torunlarından.
Prof. Zubi ve arkadaşlarıyla hasbihâlimizde, 1911'de ve Birinci
Cihan Harbi'nde İtalyanlara karşı Osmanlı subaylarıyla Libya
halkının omuz omuza yüklendikleri şanlı direnişi yad ettik. Şerif
Ahmet es-Senusi'yi, Süleyman Baruni'yi, Mısrata'lı direniş lideri
Ramazan Suveyhili'yi, Ömer Muhtar'ı bir kez daha rahmetle andık.
Kuzey Afrika'da Arapça konuşan ama Anadolu'dan götürdükleri gelenek
ve göreneklerine sahip çıkan 10 milyondan fazla Türk yaşıyormuş.
Libya, Tunus ve Cezayir kültür tarihiyle ilgili araştırmalar
çoğaldıkça, bu coğrafyada yaşayan kardeşlerimiz hakkında çok daha
fazla şey öğreniyoruz.
Nisan 1918'de “Afrika Grupları Komutanı” olarak atanan Şehzade
Osman Fuad Efendi'yi Mısrata'da coşkuyla karşılayanlar direniş
liderleri arasındaydı Ramazan Suveyhili. “Teşkilatı Mahsusa”nın
önderlik ettiği “İttihad-ı İslam” siyasetinin önemli isimlerinden
Süleyman El Baruni'yle sözbirliği içinde, Trablus Cumhuriyeti'nin
başkanlığını Şehzade Osman Fuad'a teklif etmişlerdi. Ne ki Mondros
Mütarekesi gereğince Şehzade Libya'yı terketmek zorunda kalmış ve
uhdesindeki hazineyi büyük bir güven duyduğu Ramazan Bey'e
devretmişti.
Prof. Zubi ve arkadaşları kendilerine “Köroğlu'lar” diyorlar. Ama
bizler, 16. yüzyıldan itibaren Anadolu'dan levent olarak Kuzey
Afrika sahillerine yerleşen Osmanlı Türklerini “Kuloğlu” olarak
biliyoruz. “Kuloğlu”, yerel Arap ağızlarında “Köroğlu” olarak
yerleşmiş. Arap kabilelere mensup hanımlarla evlenen Kuloğlular
kuşaklar boyunca önemli askeri görevler üstlendiler. Sadece
leventler değil, din hizmetleri ile diğer askeri ve idari görevler
için gönderilen binlerce Osmanlı Türkü de 3 asır bu bölgede
yaşayarak adeta kök saldılar.