Atatürk Havalimanı'na yapılan terör saldırısında hayatını
kaybedenlerin 20'ye yakını yabancı uyruklu, bunlardan 3'ü ise çifte
vatandaş imiş. Suudi Arabistan, Ürdün, Irak, İran, Afganistan,
Özbekistan ve Doğu Türkistan gibi birçok ülkeden müslümanlar bu
menfur saldırının kurbanı oldular. Kurbanlardan biriyse, Ukrayna
vatandaşı. Hayatını kaybedenlerin neredeyse üçte biri havaalanı
çalışanı. Bunlardan üçü şoför. Rabbimiz hayatını kaybeden
kardeşlerimizin ailelerine sabr-ı cemil ihsan etsin. Yapılan
açıklamalara göre bütün emareler saldırının faili olarak “IŞİD”i
gösteriyor. Failleri gerçekte kimin, kimlerin, ne şekilde ve ne
maksatla yönlendirdiklerini tespit etmek devletin ilgili
birimlerinin görevi.
Bu menfur saldırıda can veren insanlarımızın hangi suçtan ötürü
öldürüldüklerinin hesabı, “Hesap Günü” geldiğinde ayrıca sorulacak.
Kur'an-ı Kerîm'in Tekvir Sûresi'nde, Mekke'de diri diri toprağa
gömülerek ölüme terkedilen zavallı ve masum kız çocuklarının
hesaplarının sorulacağı vurgulanarak, “İşte o gün insan, dünyada
iken(doğru ve yanlış adına) ne yaptığını gayet iyi anlayacak” diye
buyuruluyor. Kur'an'ın bu apaçık uyarısına rağmen insanlar kolayca
katledilebiliyor. Birçok ülkede, gerçek müslüman olduklarını iddia
edenler, gerçek müslüman olduklarına inanmadıkları müslümanları
acımasızca, şuursuzca, hukuksuz-yargısız katletme hakkını
kendilerinde görebiliyorlar.
Atatürk Havalimanı vakasına bakalım. Ne saldırganlar, katlettikleri
insanları tanıyor, ne katledilenler kendilerini katledenleri
tanıyor, aralarında hiçbir bağ yok. Katledilenlerin ne Irak'ta, ne
Suriye'de, ne de bir başka yerde olan bitenlerle ilgisi bulunmuyor.
Hiçbiri ne asker, ne de milis. Bu insanlar kimseyi öldürmediler.
Tek suçları, o an için saldırganların ateş menzili içinde yer
almak. Katiller alan içerisinde akıp giden kalabalığa rastgele ateş
açarak veya kendilerini patlatarak katliamlarını
gerçekleştirdiler.