15 Haziran 2009'da İngiltere'de “Tony Blair hükümeti”nin 2003'te
Irak'ın işgaline katılmasıyla ilgili bir soruşturma başlatılmıştı.
Soruşturma heyetinin başında Sir John Chilcot vardı. “Chilcot
raporu”nun içeriği 6.5 yıl kamuoyundan gizlendi. 6 Temmuz 2016 günü
açıklanan raporla kamuoyu, Blair Hükümeti'nin hangi saiklerle
ABD'nin kuyruğuna takıldığını öğrendi. Raporda Bush hükümetiyle
İngiliz hükümeti arasındaki gizli pazarlıklara ilişkin birçok
ayrıntı ortaya döküldü. Bu pazarlıklar arasında Irak'ın enerji
kaynakları ilk sırada. Yani, Irak'ın işgali Amerika'da petrol ve
silah sanayiine egemen olan küçük bir grubun kirli çıkarlarına
dayanıyor. “Chiltcot Raporu”nun hukuki olarak nasıl bir sonuç
vereceğini göreceğiz. Bu yazının konusu ise dünya enerji
kaynaklarının büyük kısmını elinde tutan Müslüman ülkelerin küresel
şer güçler karşısında neden hep zaafiyet içinde olduklarıyla
ilgili.
Katar, İran, Irak(ve Kuzey Irak), Azerbaycan, Türkmenistan ile
Kazakistan doğalgazını en kısa yoldan, en az maliyetle Avrupa'ya
iletmek istiyorlar ise tabii ki en makûl güzergah “Türkiye”. Bu
ülkelerin enerji kaynaklarını Avrupa'ya ulaştıracak stratejik bir
kavşak noktasında Türkiye bulunuyor. Adı geçen ülkeler
birbirilerinin kuyusunu kazacakları yerde işbirliği yaparak Türkiye
avantajını kullansalar bu coğrafyada yaşayan bütün halklar refaha
kavuşur. Böylece bölgenin enerji kaynaklarından elde edilen muazzam
gelirin büyük kısmı ABD, İngiltere, Rusya, Fransa gibi ülkelerin
silah sanayiilerinin kasalarına akmaz ve hem de İslam uygarlığının
merkezi bölgeleri dünyanın gıpta ettiği bir ferahlığa nail olurdu.
Birbirini tamamlayan ekonomiler müslüman halklar arasındaki
rabıtayı güçlendireceği gibi mezhebi ve etnik rekabet zayıflardı.
Öte yandan bu bölgede