Milletçe nasıl bir tehlikenin eşiğinden döndüğümüz her geçen gün
daha iyi anlaşılıyor. “Fetullahçı” şebeke tarafından ele
geçirilmeden evvel, her biri bu milletin çocukları olan insanları
zehirli virüslere dönüştürerek devletin en mahrem birimlerine kadar
salmışlar. Bu insanları millete ve devlete kurşun sıkan
suikastçilere çevirmişler. Kimler, hangi uluslararası güç odakları
formatlamışsa, derslerini iyi çalışmışlar. “Batınî” denilen, Kur'an
ayetlerinin gizli anlamlarının olduğu ve bu anlamların Allah
tarafından seçilmiş imamlarca bilinebileceklerine itikâd edilen
yapının yeni bir versiyonudur bu.
Batınî suikastçiler sultanların en yakınına sızdırılmıştı. Sıkı
korunan bir sultan sabah uyandığında başucuna bırakılmış bir
hançerle karşılaşıyor yahut bir vezir en yakınındaki suikastçinin
darbelerine maruz kalıyordu. Batı lügâtine “Suikastçiler” veya
“Haşhaşîler” olarak giren terörist şebekenin “Büyük Selçuklular” ve
“Eyyubiler” devrinde nasıl fesâda yol açtığını, devletleri nasıl
bir zaafiyete uğrattığını biliyoruz. Batınî eğitimden geçirilerek
beyinleri iğfal edilen suikastçiler 'cennet' vaadiyle aldatılıyor,
kendilerine her ne yaptırılırsa, iyi birşey yaptıklarını
zannediyorlardı. Tarihin sayfaları içinde dehşetle izlediğimiz bu
menfur yapıların modern versiyonunun üretildiği kimin aklına
gelirdi?