“15 Temmuz darbe girişimi”ne karşı, başta ABD olmak üzere
Batı'nın gösterdiği mütereddit, riyâkar, gecikmeli tavırdan bir kez
daha anlaşılıyor ki hakikatte bizim “Biz”den başka dostumuz yokmuş.
Aslında ABD ve Batı öteden beri darbeler konusunda ilkeli davranmış
da değil. Tam aksine, darbeler tarihine baktığımızda, birçok
darbenin içinde, arkasında bir şekilde yer aldılar.
“Soğuk Savaş” döneminde “Hür Dünya” denildiğinde ABD/Batı,
“Demirperde” denildiğindeyse Sovyetler Birliği ve uydu ülkeleri
akla geliyordu. 1990'ların başında “Sovyetler Birliği” dağılınca
“Hür Dünya”nın hakikati kendini ifşa etti. Bu ifşa İslam
coğrafyasındaki despotik rejimleri değiştirmek isteyen hareketlerin
öne çıkmasıyla gerçekleşti. Batı, Kuzey Afrika'daki halk düşmanı
dikta rejimlerine destek verdi. Benzer tavrı “Arap Baharı”
sırasında da gördük. Mısır'da seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi'nin
askeri darbeyle devrilmesi ve General Sisi'nin binlerce sivili
katletmesi Batı'da iğrenç bir sessizlikle karşılandı. General Sisi
Batı'ya yaptığı ziyaretlerde ayaklarının altına kırmızı halılar
serilerek karşılandı. Sudanlı general Ömer Beşir ile Mısırlı
general Sisi'ye gösterilen tepkinin taban tabana zıt olması bu
ikiyüzlülüğün ifşasıydı. General Beşir'in payına “Uluslararası Ceza
Mahkemesi”nde yargılanmak düşerken General Sisi ödüllendirildi.
Ülkemiz kritik bir dönemde, sonuçları çok tehlikeli olabilecek bir
darbe girişimini atlattı. Bu şok darbenin, Irak ve Suriye
sınırlarında teyakkuz halindeki “Türk Silahlı Kuvvetleri” açısından
bir zaafiyet görüntüsüne sebebiyet verdiğini vurgulamak gerekiyor.
Bu zaafiyet görüntüsünün ülkemizin düşmanları tarafından dikkatle
not edilmiş olduğunu hesaba katmalıyız. Türkiye böyle hassas bir
tehlikeye maruz kalmışken Batı liderleri, kem küm etmeden,
doğrudan, yüksek sesle darbeyi kınama dürüstlüğünü bile
gösteremedi.
Oysa bu ülke, ağır aksak yürüse de “Avrupa Birliği” ile bir
müzakere yürütüyor. Öte yandan Türkiye, ABD'nin yanı sıra AB'nin
bir çok üyesiyle de 50 yıldan fazladır aynı askeri ittifak(NATO)
içerisinde yer alıyor. Türkiye'yi insan hakları ve demokratikleşme
konusunda sürekli olarak sıkıştırmaya çalışan Batılı liderlerin
seçilmiş Meclis'i, hükümeti ve Cumhurbaşkanını zor kullanarak
aradan çıkarmayı amaçlayan “15 Temmuz darbe girişimi” karşısında
sergilediği kayıtsızlık çok dikkat çekiciydi. Batı medyasındaki
yorumlara hakim olan duyguysa, darbenin sekteye uğratılmasından
neredeyse üzüntü duyulduğunu aksettiren bir tondaydı.