Abbas Güçlü Milliyet Gazetesi

Vefa, gerçekten de sadece İstanbul’da bir semt adıymış!

Kurumları kurum yapan en tepedekiler mi? Yoksa danışmadaki memurundan en tepedeki CEO’suna kadar hemen herkes mi? Ya da sadece ve sadece patronlar mı yoksa tüm çalışanlar mı?.. Ahde vefa diye bir şeyin olmadığını o...

20 Ocak 2017 | 277 okunma

Kurumları kurum yapan en tepedekiler mi?
Yoksa danışmadaki memurundan en tepedeki CEO’suna kadar hemen herkes mi? Ya da sadece ve sadece patronlar mı yoksa tüm çalışanlar mı?..


Ahde vefa diye bir şeyin olmadığını o kadar çok gördük ki söyleyecek söz bulamıyoruz.
İşte bu yüzden de nesilden nesle geçen asırlık kurumların, işletmelerin, yayın kuruluşlarının, aile şirketlerinin sayısı bir elin parmaklarını geçmez...
Özellikle eğitim sektöründe, sıfırdan başlayıp, anaokulundan üniversiteye, maaşlı çalışanken milyarderliğe uzanan çok örnekler gördük.
En tepedekilerin elbette çok önemli cesaretleri ve vizyonları vardı ama o derme çatma birimleri kurumsal hale getirenler, asıl yükü çekenler, hep çalışanlardı.
Özellikle de gecesini, gündüzüne katmadan, ailesini, hobilerini, hayallerini öteleyen profesyonellerdi...
Peki, sonra ne oldu?
Ben patron, ben genel müdür, ben CEO olduğum sürece, asla vazgeçmeyeceğim dediği insanlar, çöp tenekelerine atılan buruşturulmuş kâğıtlar gibi kenara itildiler.
Ne yapıldıysa, kendileri yaptı!
Başarı ve kazanç hep onların, hatalar ve zarar hep çalışanların oldu.
Kurucularına kalsa yüz defa batacak olan üniversiteleri hiç yoktan var edip, en iddialı üniversiteler arasına sokan rektörler, dekanlar, hocalar, vefat ettiklerinde ya da siz artık misyonunuzu tamamladınız denilip kapı önüne konulduklarında, pek çoğunun yüzü hiç kızarmadı.
O kurumu kurum haline getiren o değerli hocaların hiçbirinin ismi üniversite içinde ne bir kütüphaneye, ne bir araştırma merkezine, ne de bir kampüse verilmedi!
Sandılar ki onları yüceltirlerse, kendileri küçülecek!
Oysa tam tersi olurdu.
Yücelttikleri her isim onlara onur kazandırırdı. Ama bunu görmediler, bundan sonra da göreceklerini hiç sanmıyoruz...
Kurumsallık, kalıcılık, aidiyet ve en önemlisi de vefa, hep bana diyerek değil, karşılıklı saygı ve özveriyle gerçekleşir.
Zirveyi gördükten birkaç nesil sonra, pek çoğunun yok olup gitmesi biraz da bu yüzden değil mi!..
İnsanın en büyük düşmanı, egosu!
En büyük erdem ise kendini bilmesi ve elindekini paylaşmaktır.
Dünyaları ben yarattım diyenler, bunu anladıklarında, umarız çok geç olmaz!..
Teknolojik bağımlılık!
Teknolojik bağımlılığa dikkat çektiğimde, bağımlılık çağında çocuğu olan bazı arkadaşlar, Türkiye nereye gidiyor, sen neler yazıyorsun diye sitemde bulundular.
Türkiye, bugün, bu noktaya, zaten, önemsiz diye ciddiye almadığımız konular yüzünden gelmedi mi?

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yeni müfredat mı yeni sistem mi? 03 Mayıs 2024 | 73 Okunma Eğitim, değişim yorgunu 01 Mayıs 2024 | 147 Okunma Yeni müfredat ne kadar yeni? 28 Nisan 2024 | 486 Okunma Atama, obezite ve boşvermişlik 26 Nisan 2024 | 202 Okunma Müthiş bir dernek ve 5. Sanayi Devrimi (2) 24 Nisan 2024 | 209 Okunma