YÖK, gecikmeli de olsa, barajları aşağıya çekti. Kimilerine
göre, bu, kontenjanların boş kalmaması için bir zorunluluktu. Ama
kimilerine göre de barajın da aşağıya çekilmesi, kalitenin dibe
vurması anlamına geliyor!
Örneğin, öğretmenlik ve mühendislik barajının 300 bine indirilmesi,
hem eğitimin hem de yaşam kalitesinin, zerre kadar ciddiye
alınmadığı şeklinde yorumlanıyor:
İyi öğretmen olmadan iyi eğitim olmaz, iyi eğitim olmadan da iyi
doktor, mühendis, hukukçu, politikacı, gazeteci yani donanımlı hiç
kimse yetişmez!
İşte bu yüzden, eğitim, tıp gibi fakültelere en yüksek puan
diliminden öğrenci alınmalı. Yoksa ne üretimde, ne de yaşamda
zirveye tırmanmamız mümkün olmaz…
İşte bu noktada, şu kuralı hatırlatıp, tüm üniversitelere, hodri
meydan demekte yarar var.
YÖK, tıp, mühendislik, hukuk, öğretmenlik gibi bazı alanlarda, alt
sınırı belirliyor ama üst sınıra karışmıyor.
Örneğin bir üniversite çıkıp, YÖK’ün tıp barajının 40 binden 50
bine indirilmesini protesto edip, hayır ben ilk 50 binden değil,
ilk 5 binden öğrenci almak istiyorum diyebilir.
Ya da eğitimin ve öğretmenliğin kutsallığına inanan bir başka
üniversite çıkıp, hiç 300 binden öğretmen alınır mı, bizim alt
sınırımız ilk 50 bin, hatta ilk 10 bin diyebilir.
Demelidir de, yoksa üniversiteler arasındaki haksız rekabetin ve
diploma ticaretinin önüne, asla geçilemez…
20 bin atama
100 gün içerisinde 20 bin öğretmen daha atanacak olması
sevindirici.
Her ne kadar beklenti, çok daha yüksek olsa da hiç yoktan iyi.
Bu noktada, birkaç ayrıntı çok önemli.
Örneğin 2017 KPSS’ye girenler de bu haktan yararlanacak mı ve
alanlara dağılım nasıl olacak?
Konten- janlarının yarısını bile dolduramayan okullara hâlâ kadro
verilecek mi yoksa ek kontenjan yaratılan liselere yönelik
alımlarda pozitif ayrımcılık yapılacak mı?
MEB’de çok şeyler değişiyor gibi gözüküyor ama bazı konularda,
örneğin atamalarda, sanki, değişen hiçbir şey yok!..