Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Dr. Burak Önvural, topuk dikeninin dinlenme halindeyken kendini gizleyen ancak hareket haline geçildiği zaman ağrılarla kendini belli eden bir hastalık olduğunu belirterek, “Bu hastalığın bir çok sebebi vardır ve hamilelik de bu can sıkıcı soruna zemin hazırlıyor" dedi.
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Dr. Burak Önvural, halk arasında
bilinen adıyla topuk dikeni, tıbbi literatürde plantar fasciitis
olarak adlandırılan ve temel olarak ayak tabanını kaplayan ve topuk
ile parmakları birleştiren kalın cilt altı bağ dokusunun yangısı
olduğunu ifade ederek, “Ayak tabanı yada topuk ağrısının en sık
sebeplerinden birisidir. Ağrı bütün ayak tabanına yayılabileceği
gibi özellikle topuğun iç kısmında tek bir noktada da
yoğunlaşabilir” diye konuştu.
Topuk dikeninin sürekli ayak üzerinde durmak zorunda olanlarda,
yeterli taban desteği olmayan sert ayakkabı giyenlerde, obezlerde,
hamilelerde ve menopoz sonrası kadınlarda daha sık görüldüğünü
anlatan Dr. Önvural, “Burada asıl sebep ayak tabanındaki yağ
dokusundaki incelmeye bağlı artan yüklenmeye ayak tabanının yangı
ile cevap vermesi ve bu durumun uzun süre devam etmesidir.
Hamileliğin erken dönemlerinde hızlı kilo alımına bağlı vücut
ağırlığının artışı ayağa binen yükü arttırır. Bu olası sebeplerden
biridir. Diğer asıl sebep ise relaxin denilen hormondur. Bu hormon
özellikle hamileliğin son üç ayında vücutta artış gösterir,
görevlerinden birisi de vücuttaki bağların gevşemesini sağlamaktır.
Ayak tabanındaki bağların gevşemesi de dolaylı olarak tabana aşırı
yük binmesine ve ayak tabanı zarının hasarına sebep olur” diye
konuştu.
Esas tanı hastanın şikayetleri üzerine yapılan ayrıntılı bir ayak
muayenesi sonrası koyulmakla birlikte röntgen ve MRG de tanı da
yardımcı olduğunu dile getiren Dr. Önvural, açıklamasını şöyle
sürdürdü:
"Özellikle röntgende topuk ucunda ayak tabanı fasyasının uzun
süreli yangısına bağlı olarak dikene benzer bir çıkıntı oluşumu bu
hastalık için tipik olmakla birlikte özellikle başlangıç evresinde
bu olmadan da hastalık olabilmektedir. Topuk dikeni bu hastalığın
sebebi değil sonucudur. MRG özellikle ayak tabanı fasyasındaki
yangıyı gösterebilmesi açısından daha değerli olmakla birlikte
çoğunlukla ihtiyaç duyulmayan bir tanı yöntemidir. Topuk dikeni
tedavisinde birçok farklı yöntem olmakla birlikte hiçbirinin
etkinliği yüzde yüz kanıtlanabilmiş değildir. Çok uzun yıllardır
kullanılagelen ayak tabanı germe egzersizlerinin birçok hastada
rahatlama oluşturduğu ancak devam edilmediği taktirde şikayetlerin
tekrar oluştuğu bildirilmiştir. Silikon ya da ortası delik
topukluklar da birçok ayakkabıcıda dahi bulunabilecek ve sıklıkla
kullanılan önlemlerdendir. Aynı şekilde yumuşak ve kalın tabanlı
ayakkabıların yararı oldukça fazladır. Ayak tabanına ve oluşan
diken üzerine steroid enjeksiyonunun şikayetleri 3 ile 6 ay arası
kestiği ancak sonrasında ayak tabanı yağ dokusunda incelmeye ve
hastalığın tekrarlamasına sebep olabildiği belirtilmiştir. ESWT
denilen ultrason dalga tedavisinin hastaların şikayetlerine yönelik
kısa süreli yararı olmakla birlikte uzun süreli tedavi edici
etkinliği tartışmalıdır. Son yıllarda oldukça popüler olan bir
başka yöntem de insanın kendi kanından elde edilen trombositten
zengin plazmanın (PRP) bu bölgeye enjeksiyonudur. Bu konuda
çalışmalar devam etmektedir. Bu hastalarda özellikle eğer
şikayetleri çok fazla ise cerrahi olarak da tedavi
yapılabilmektedir ancak çok sık tercih edilmemektedir. Görüldüğü
gibi topuk dikeni basit bir hastalık gibi görünse de tedavisi
çeşitli olabilmekte ve her hastanın yarar göreceği tedavi yöntemi
değişebilmektedir. Önemli olan hastalığın erken evresinde gerekli
önlemleri alabilmektir.”