Çok eski tarihlerden beri hastalıkların tedavisinde kullanılan
bitki çayları, yanlış kullanımda tehlike oluşturabiliyor.
Eskiden sadece aktarlarda bulunan ve hazırlaması daha zahmetli olan
bitki çayları, günümüzde hazırlanmış şekilde pek çok yerde
bulunuyor. Kalp rahatsızlığı olan kişilerde adaçayının bir fincanı
bile yan etki yapabilirken, bilinçsiz olarak kullanılan ya da
birden çok içilen çaylar var olan hastalıkları da tetikleyebiliyor.
Bitkiler, bilinçli olarak tüketilmediğinde özellikle karaciğer,
kalp ve böbrek gibi organların işleyişi için riskli olabiliyor.
Bitki çaylarının faydalı gibi görünüp aslında zararlı olabileceğine
değinen aktar Ferhat Madır, çayların birbiriyle karıştırıldığı
zaman şifasını da kaybettiğini dile getirdi. Genellikle yapılan en
büyük hatanın ıhlamur, zencefil, zerdeçal, tarçın, kuşburnu,
adaçayı gibi bitkileri harmanlamak olduğunu ifade eden Madır,
“Bunları tek tek kullanırsak daha etkili olur, daha çok faydasını
görürüz. Örneğin adaçayı tek başına kullanıldığı zaman boğaz
iltihabına, enfeksiyona çok iyi geliyor. Ama bunun yanında
kuşburnu, adaçayı, tarçın, zencefil, zerdeçal; bunlar
karıştırıldığı zaman etkileri azalıyor. Neden? Kaynama süreleri
farklı. Şifa bulamıyoruz. Zararlı yönü başka ürünlerde var. Örneğin
enginarda, civan perçeminde, hindibada bunlar karaciğer enzimlerini
etkilediği için ilaç kullanımında bunların kullanılması vücuda
sıkıntı. Faydadan çok zarar getiriyor” dedi.
Toplumdaki birincil sıkıntının hastalığın kaynağını veya ne
sıklıkta kullanılacağını bilmemek olduğunu aktaran Madır, “Örnek
veriyorum hastalık ne, karaciğer yağlanması var. Buna ne iyi gelir?
Deve dikeni tohumu iyi gelir. Bunu ne kadar kullanabilirim? Geliyor
hemen, ‘Bana 50 gram ver, bunu kullanayım, hastalığım geçsin.’
Böyle bir şifa yok zaten. 50 gramla da kimse çare bulamaz” diye
konuştu.
“Hasta olmadan önce derman bulmalıyız”
Eskişehir’de yaklaşık 15 yıldır aktarlık yapan Madır, yerleşmiş
olan bu algıyı kırmak adına hasta olmadan önce bitkisel ürünlerin
kullanılmaya başlanmasını tavsiye etti. Madır, “Hasta olduktan
sonra kullanmanın bir mantığı yok bunları. Çünkü zaten vücut hasta.
Bunlara da yüklenildiği zaman hem ilaç kullanıyoruz hem bu bitkisel
ürünlere yöneliyoruz. Ne oluyor? Böbreklerde sıkıntı oluyor bu
sefer. Böbreklerde sıkıntı olduğu zaman vücut su kaybetmeye
başlıyor, vücutta ödem başlıyor. Bunun için insanların 365 günün en
azından bir 50 günü bu ürünlere yönelmesini tavsiye ediyorum ben.
Sonbahar aylarında özellikle kuşburnunu tavsiye ediyorum.
Kuşburnunun fazla kaynamasına gerek yok. Bir bardak sıcak suyun
içerisine bir tatlı kaşığı atıp, 10 dakika bekleyip bunu içebilir.
Hasta olmadan önce hastalığın dermanını bulmalıyız biz. Hasta
olduktan sonra bunun peşine düşersek zaten hasta olmuş oluyoruz ve
bir faydasını görmüyoruz. Bunlara dikkat edilmeli, bir de ısrarcı
olunmalı. Gelip 50 gramla hiçbir hastalığa çözüm bulamayız.
Bunların en az bir 45 gün kullanılması lazım. 45 gün süre zarfında
en az bir 10 gün kullanıp 2 gün ara verilmeli. Yani 4 defa bir kür
yapılmalı hastalık her ne olursa olsun” diyerek bilinçli olunması
gerektiğinin altını çizdi.
"Şeker yerine balı tercih edin"
Bitki çaylarına tat vermek için atılan şekerin zararlı olduğunu
söyleyen aktar Ferhat Madır, “Bir de bunlarda yapılan en büyük
yanlış bitki çayları kaynatıldıktan sonra içine şeker atılma gibi
bir durum var. Genellikle şeker hastaları atmıyor ama diğer herkes
atıyor. Şeker yerine balı tavsiye ediyoruz. Balı da kaynattıktan
sonra bitkiyi soğumaya bırakıyoruz, tam soğuduğu zaman atıyoruz.
Sıcakken atmıyoruz balı da, işlevini kaybetmeyecek bal” diye
uyarıda bulundu.
Özellikle bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek adına sonbahar
mevsiminden itibaren vücuda direnç verecek ürünlere geçilmesi
gerektiğini dile getiren Madır, adaçayının, kuşburnunun ve
ıhlamurun tek başına kullanıldığında oldukça faydalı olduğunu
aktardı.