Müstekîmzâde Süleymân Sadeddîn Efendi
Bu dünyaya düşkün olanlar, mal, para peşinde koşanlar, büyük bir belâya yakalanmışlardır. Büyük bir derde tutulmuşlardır."Müstekîmzâde Süleymân Sadeddîn Efendi, İstanbul’un...
Bu dünyaya düşkün olanlar, mal, para peşinde koşanlar, büyük bir belâya yakalanmışlardır. Büyük bir derde tutulmuşlardır."
Müstekîmzâde Süleymân Sadeddîn Efendi, İstanbul’un büyük evliyasından Mehmed Emîn Tokadî hazretlerinin talebelerinden, âlim ve velî bir zattır. 1131 (m. 1719)’da İstanbul’da doğdu. Mehmed Emîn Tokâdî, Ahmed-i Yekdest hazretlerinin, o da Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî hazretlerinin halîfesi idi. Sadeddîn Efendi, Fâtih Camii imamı Seyyid Yûsuf Efendi gibi âlimlerden ders aldı, sonra Mehmed Emin Tokadî’ye intisap ederek yedi yıl hizmetinde bulundu, kendisinden icâzet aldı. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üç cildlik “Mektûbât'ı” ile Muhammed Ma’sûm hazretlerinin üç cildlik “Mektûbât’ını” Türkçeye tercüme etti. 1202’de (m. 1788) vefat etti ve Zeyrek’te Mehmed Emin Tokadî’nin kabri yanına defnedildi. Tercüme ettiği, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbâtının 1. Cilt ikiyüzonbeşinci mektûbunda buyuruluyor ki:
"Yavrum! Bu dünyaya düşkün olanlar, mal, para peşinde koşanlar, büyük bir belâya yakalanmışlardır. Büyük bir derde tutulmuşlardır. Çünkü, bu dünyada bulunan, Allahü teâlânın beğenmedikleri şeyler ve her pislikten daha kötü olan pislikler, bu kimselere güzel görünmektedir. Sevimli sanılmaktadır. Necâseti yaldızlamak, zehiri şekerle kaplamak gibidir. Allahü teâlâ insanlara akıl verdi. Akla bu alçak dünyanın kötülüğünü anlattı. Allahü teâlânın beğenmediği şeylerin çirkinliğini gösterdi. Bunun için, âlimler buyurdu ki: (Bir kimse, öldükten sonra, malının zamanın en akıllı olanına verilmesini vasıyet etse, zâhide vermek lâzımdır. Çünkü zâhid, dünyaya düşkün değildir. Onun dünyaya kıymet vermemesi, aklının çok olduğunu gösterir.)