Adaletsizlik ahlaksızlığı getirir
Adaletsizlik medeniyeti mahveder” der İbn-i Haldun. Nitekim İslam dünyasında çöküş, hakların ve özgürlüklerin ihlal edilmesiyle başlar. İktidar ve güç odakları, en büyük erdem olan adaleti...
Adaletsizlik medeniyeti mahveder” der İbn-i Haldun. Nitekim İslam dünyasında çöküş, hakların ve özgürlüklerin ihlal edilmesiyle başlar. İktidar ve güç odakları, en büyük erdem olan adaleti, kendi çıkar ve ikballeri uğruna çiğneyerek, hem kendilerinin hem de milletlerinin yok oluşlarına zemin hazırlamışlardır. Asıl olanın yerini geçici olanın alması veya hakkın gerçekleşmesini sağlayacak olanın, kendisini, hakkın kendisi olarak dayatması, yasayı da eşitliği de özgürlükleri de yok eder.
Kendi amacını kendinde taşıyan adalet, bir şeyi ait olduğu yere koymaktır. Herkesin haklarını ve değerini bilme ve tanıma dürüstlüğüdür.
Adaletin zıttı zulümdür yani bir şeyi ait olmadığı yere koymak ve o şeyin hakkını ve değerini teslim etmemektir. Bunu ister dünyevi planda düşünelim, ister uhrevi alanda, zulüm, insani ve ahlaki olana yüz çevirmenin adıdır. Bir yerde adalet yoksa orada erdemden bahsedilemez. Zulmün olduğu yerde ise her türlü kötülük, her türlü ahlaksızlık yaşanır. Zulüm, insanı insanlıktan çıkartır.
Haklar ve özgürlükler, adaletin olmazsa olmaz koşullarıdır. Zira nerede hak ve özgürlük ihlalleri söz konusu ise orada adalet arayışı başlar.
J.J. Rousseau, Toplum Sözleşmesi'nde şöyle der:
“Özgürlüğünden vazgeçmek, insan olma niteliğinden, insan haklarından, hatta ödevlerinden vazgeçmek demektir. Her şeyden vazgeçen insanın, hiçbir zararını karşılama olanağı yoktur. Böyle bir vazgeçme insanın yaradılışıyla uzlaşmaz. İnsanın isteminden her türlü özgürlüğü almak, davranışlarından her çeşit ahlak düşüncesini kaldırmak demektir.”